1578-1579'daki Özdemir Oğlu Osman Paşa'nın Kafkasya seferinden sonra uzun müddet, Osmanlı Devleti Kafkasya ile fazla ilgilenmedi(1). Ancak 1774'den sonra Rusya'nın Kırım'ı ele geçirmek istediği anlaşılınca Kafkasya ile daha yakından ilgilenme ihtiyacı hissedildi. Çünkü burası Rusya'nın güneye doğru inmesini engelleyebilecek tabii bir set gibi idi. Bu bölgedeki Osmanlı nüfuzunu kurmak veya güçlendirmek için, devleti temsilen Ferah Ali Paşa Anapa'ya gönderildi ve oradaki kalenin inşası görevi ona verildi. Anapa muhafızı olarak Ferah Ali Paşa'dan beklenen Çerkes kabileleri ile ilişki kurarak onları Osmanlı Devleti'nin nüfuzu altına sokmak idi(2). Kafkasya'da, Dağıstan öteden beri siyasi olmaktan çok dini ve manevi bakımlardan Osmanlı Devleti ile sıkı ilişkilere sahip idi. Buradaki halkın büyük kısmı sünni idi ve İslamiyet ve halifeliğe bağlılıkları kuvvetli idi. Rusya'nın ve Şii İran'ın tehdidi altında kaldıkları zaman Dağıstanlılar Osmanlı Devleti'nden yardım isterlerdi(3). Fakat yine de Dağıstan'da Osmanlı Devleti XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Rusya da Doğu Kafkasya'ya (hatta genel olarak Kafkasya'ya) doğru nüfuzunu ilerletmeye çalışınca üç devlet arasında rekabet baş gösterdi. Ancak İran'ın yerini XIX.yüzyılın başlarında Müridizm aldı. Bu tarikat da bu bölgedeki gücünü arttırmaya çalıştı ve bütün devletlerden bağımsız kalmaya ağırlık verdi.
Ancak Osmanlı Devleti'nin Batı Kafkasya'daki nüfuzu daha da zayıf idi. Osmanlı Devleti hiçbir zaman bu bölgeyi doğrudan, doğruya hakimiyeti altına almaya çalışmamıştır(4).
Bilhassa dağlardaki kabileler üzerinde ciddi bir tesiri yok gibi görünmektedir. Kuban boylarında ve ovada oturan kabileler ile ilişki kurma ve sürdürme görevi Kırım Hanlığı'na bırakılmıştir(5). İslamiyet'in dahi Kuban Çerkesleri arasında yayılmasında yine Kırım Hanlığı'nın en önemli rolü oynadığı ileri sürülmektedir(6). Ancak onların İslamiyet'e girişlerinde en önemli katkıda bulunanın Ferah Ali Paşa olduğunu Mehmed Haşim Efendi ve ondan naklen A.Cevdet Paşa(7) ile Lettres'in yazarı(8) ileri sürmüşlerdir. Böylece Çerkesler'in Osmanlı Devleti ile fazla ilişkilerinin
olmayışı (Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Çerkes asıllılar hariç), İslamiyet'in geçmişinin burada oldukça yakın oluşu ve dolayısıyla halifenin otoritesini henüz ciddi olarak kabul etmeyişleri ve bin yıllardan beri özgürce yaşamaya alışkın olmalarından dolayı olmalı, bu bölgede Osmanlı Devleti'nin etkisi fazla değildi. Bu durumda Dağıstan Osmanlı Devleti'ne manen daha fazla bağlı olup bu nedenle Ruslara karşı ağırlıkla Osmanlı Devleti'nden yardım istemekle yetinmişlerdir. En azından başka devletlerden de yardım istediklerine dair bilgimiz yoktur. Halbuki Çerkesler Ruslara karşı Osmanlı Devleti'nin yardımı yanında İngiltere ve Fransa'dan da yardım sağlamaya çalışmışlardır. Zaten bu ülkelerin ilgileri de anlayabildiğimiz kadarıyla Doğu Kafkasya'dan çok Batı Kafkasya'ya (bilhassa Çerkezistan'a) dönük olmuş ve Çerkesleri Rusya'nın güneye inmesini engelleyen bir kalkan olarak gören İngiliz politikası, bunlarla daha çok ilişki kurmuştur.
Ferah Ali Paşa Anapa'yı karargah olarak tutup, Çerkesler ve Abhaz-Abazalar arasında Müslümanlığı yaymak ve Osmanlı Devleti'nin manevi nüfuzunu kurmaya çalışmakla görevli idi. Önce dinsel bağlar kurulacak, daha sonra da siyasi ve askeri bağlar kurulmasına çalışacaktı. Kendisi de Çerkes olan Ferah Ali Paşa'nın akıllıca davranışları sayesinde onun burada görev yaptığı yıllarda (1780-1785) hem kendisini hem de devletini Çerkeslere saydırtmasını bilmiştir. Özellikle Kuban Çerkesleri arasında Osmanlı Devleti'nin etkisi onun sayesinde arttı. Her ne kadar ondan sonra (1785'den sonra) Anapa Muhafızlığı'na gönderilenler genel olarak onun kadar, başarılı olamamışlarsa da Çerkesler ile Osmanlı Devleti arasındaki manevi ve siyasi bağlar kuvvetlenmiştir. Ancak bir Kabardayları bundan hariç tutmak lazımdır. Çünkü bu kabile öteden beri Rusya ile iyi ilişkiler içerisinde idi(9).
XVIII. Yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti Rusya ile giriştiği savaşlarda Kafkasyalıları da dahil etmek istiyor ve her defasında onları Ruslara karşı tahrik etmeye çalışıyordu. Aslında aynı tarihler Rusya'nın Kafkasya'ya doğru yayılmaya (ve hatta Kafkasya'yı ele geçirmek amacıyla) harekete geçtiği tarihlerdi (bilhassa 1790'lardan başlayarak). Bu nedenle Kafkasyalılar (bilhassa da Çerkesler) zaten Ruslarla sık sık çatışmakta idiler. Bu nedenle Rusya'ya karşı sürekli bir işbirliği iki tarafında çıkarınaydı. Ancak Osmanlı Devleti, Rusya ile savaş sona erip barış antlaşmasını imzaladıktan sonra kenara çekiliyor ve Ruslar ile Kafkasyalıları karşı, karşıya bırakıyordu. 1787-1792, 1806-1812 ve 1827-1829 Osmanlı-Rus savaşlarında bilhassa Çerkeslerde Ruslara karşı çarpışmalara katılarak Osmanlıları desteklemişlerdi. Ancak bu savaşlar sona erdikten sonra dahi Rusların Kafkasya'daki harekatları durmadığı ve oradaki savaş sürdüğü halde Osmanlı Devleti'nin kendilerini desteklemeyişinden dolayı gittikçe hayal kırıklığına uğrayan ve soğuyan Çerkesler Osmanlı Devleti'ne karşı olan güvenlerini büyük ölçüde kaybetmişlerdi. Bunun etkileri Kırım Savaşı sırasında Çerkeslerin seyirci kalmalarında görülebilir.
Ancak burada Osmanlı Devleti'nin (bilhassa XIX.yy.da) Rusya'ya karşı gittikçe zayıfladığını ve her savaş da büyük kayıplara uğramak durumuna düştüğünü ve bunlardan kurtulmak için de olabildiğince Rusya ile iyi geçinmenin gerekli olduğu anlayışına varıldığını dikkate almak gerekir. Genellikle Osmanlı devlet adamları Rusya'yı (zaten genellikle aramakta olduğu) savaşa, tahrik etmemek için çok dikkatli davranmaya çalışıyorlardı. Kafkasyalıları desteklemek Rusya'ya savaş açma fırsatı vermek demek olurdu. Bu nedenle çıkarları Kafkasyalıları Rusya'ya karşı desteklemekte olmasına rağmen, devletin içinde bulunduğu durum buna elverişli değildi(10).
1829'daki Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kafkasya ve Gürcistan üzerindeki her türlü hükümranlık haklarını Rusya'ya terk etmişti(11). Ancak Kafkasyalılar bu antlaşmayı kabul etmediklerinden Rusların zorlukları ortadan kalkmış olmadı. Ama hiç olmazsa Osmanlı Devleti'nin her türlü hukuki bağlarını koparmakla bu bölgeyi kendi başına bırakmış oluyordu. Böylece Osmanlılar bu bölgeye müdahale etme ve Kafkasyalılara yardım etmek için hukuken bir hakka sahip olmaktan çıkmışlardı.
Buna rağmen Osmanlılar ile Ruslar arasında savaş çıktığında yine de Kafkasyalılar Rusya'ya karşı mücadeleye çağırılıyorlardı. Mesela Kırım Savaşı patlak verdiğinde bu şekilde Kafkasya'ya (ve Şeyh Şamil'e) fermanlar gönderilmişti(12) Aynı şekilde Rusya ile "93 Harbi" başlayınca aynı yolda ferman ve fetvalarla savaşa davet edilmişlerdi(13).
Halbuki her iki savaş sona erdikten sonra Rusya ile mesele çıkartmamak düşüncesiyle Kafkasya ile ilişki yeniden kesildi. Hatta Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Rusya'nın düşmanı bazı Polonyalıların ve Kafkasya asıllı şahısların özel gayretleri Kafkasya'ya yardım etmeleri ve malzeme göndermelerinin dahi önüne geçilmeye çalışılıyordu(14). Ancak görüldüğü gibi pek çok devlet adamı (ki aralarında bir çok Kafkasya asıllı da vardı) aslında Kafkasya'nın Rusya'ya karşı mücadelesine derin bir sempati besliyordu. Hatta oraya yardım edilmesine dahi taraftar idi. Genel olarak Osmanlı Devleti ve kamuoyu Kafkasya'ya yakın duygularla dolu olmakla beraber Rusya'yla savaşa yol açmaktan kaçınma zorunluluğu yüzünden pek bir şey yapılmıyordu. Ancak yine de az da olsa şahısların gayretleri ile Kafkasya'ya yardım sağlanabilmiş olmalıdır.
|